ABD’nin duasına AMİN denir mi?
ABD ve İsrail’in hedefleri doğrultusunda, İran, Yemen, Lübnan, Suriye ve Ürdün’de, “Dökülmesi gereken Müslüman kanı” planına Suudiler ile birlikte “Amin” diyen Müslümanlar’ın gafleti geleceğimizi tehdit ediyor.
Geçtiğimiz yıl mayıs ayında gerçekleştirilen seçimlere “yolsuzluk” iddialarıyla giden İran’da 2017’nin son haftasında patlak veren olaylar, fakirlikten yorgun düşen halkın bir başkaldırısı mı, yoksa ABD’nin bölgemizde kurmak istediği yeni düzenin hayata geçirilmesi için ortaya konulan bir planın adımlarımı mı?
Bugüne kadar “İslam devrimi” maskesiyle kurulan Molla Diktası’nın, bölgesel mezhep ihracı, Sünni Müslümanlar için her zaman önemli bir tehdit oldu. İran Molla Diktası’nın bugüne kadar ABD ve İsrail ile olan karmaşık ilişkilerini, birbirlerini ayakta tutan politikalarını bir kenara bırakacak olursak, İran’da şu an yaşanan olaylarla ilgili taraf tutmak mümkün değil. ABD olayların çıkmasında ve büyümesinde gerçekten etkili mi, yoksa çıkan olayları fırsat bilip rol çalma peşinde mi?
Trump’ın zekâsı ters köşeye yeter mi?
İran’ın yeninden meşrulaşmaya ihtiyacı var? En son Suriye’de döktüğü kanla kirlenen tarihi pisliklerine yenisini ekleyen Molla Diktası ve destekçileri dev gibi bir kara lekenin altında eziliyor. Bu rezil durumdan İran’ı ancak büyük bir mağduriyetle oynanan algı oyunu kurtarabilir. İşte tam bu noktada toplumun bir kesimi ise şu dönen tezgâhın aslında İran’ı ABD’nin hedefi haline gelmiş mazlum olarak gösterme tiyatrosu olarak görüyor. Haksız sayılmazlar Trump’ın ya da herhangi bir Amerikalı’nın zekâsı buna yetmez ama entrika çevirme ustası Acem, böyle bir tezgâh kurabilir, kurmasa bile buna tevdi ederek bu yönde kullanabilir.
Ekonomik gerekçeler bahane mi oldu?
Bir süredir ekonomik olarak ciddi sıkıntı içinde olan İran’da, 2017’nin son perşembesinde muhafazakârların kalesi Meşhed’de başlayan protestoların görünen sebebi “ekonomik sıkıntılar.”İkinci gününde Tahran dahil 12 şehre yayılan olaylar, bir anda rejim karşıtı bir hüviyet kazanarak “Molla rejimine ölüm”, “Ruhani’ye ölüm” sloganlarının atılmasına sebep oldu. Petrol ve doğalgaz fiyatlarına yapılacak zamların meclis tarafından onaylanması ve uluslararası ambargonun getirdiği ekonomik diğer daralmaların, enflasyonun ve yüzde 13’ler civarında olan işsizliğin, ülkedeki sorunların başında geldiği belirtiliyor. Bunun üzerinde ülkede yüksek faiz vaadiyle para toplayan finans kaynaklarının iflası halkı ciddi sıkıntıya sokarken, Molla Rejimi’nin yöneticilerinin astronomik ücretleri ve yolsuzluk iddiaları da gündemden düşmüyor.
Molla Diktası: “Arkasında ABD-İsrail ve Suudiler var!”
İran’da protesto gösterileri ve şiddet devam ederken İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, sosyal medyada İran’daki son olaylar hakkında yapılan “kara kampanyaları”, İran halkına karşı başlatılan “vekâlet savaşı” olarak niteledi. Al Mayadeen kanalına konuşan Şemhani, İran’daki son gelişmeleri değerlendirirken, “İran’daki olaylarla ilgili oluşturulan hashtag’ler ABD, İngiltere ve Suudi Arabistan tarafından yönetiliyor” dedi. İran halkının Suudi Arabistan’ın müdahaleci girişimlerine ABD Başkanı Trump’ınkinden daha fazla hassas olduğunu söyleyen Şemhani, “Batı’nın İran’la olan düşmanlığının mantıksız olduğunu” sözlerine ekledi. . Molla Diktası’nın teolojik lideri Ali Hamaney de 6 gün sonra sessizliğini bozdu. “İran düşmanları para, silah, siyaset gibi araçları kullanıp güvenlik organlarıyla birlikte İran devletine sorun çıkarmak istiyorlar.” değerlendirmesinde bulunan Hamaney, halkın cesareti, fedakârlığı ve imanıyla düşmanın üstesinden gelinebileceğini öne sürdü. Hamaney, bu konuda daha sonra halka hitaben bir konuşma yapacağını belirtti.
Rejim güçlenerek çıkarsa?
Devrim Muhafızları hâlâ müdahale etmedi. Askeri tesislere ve polis karakollarına saldırılar başladıktan sonra protestolar meşruiyetini kaybederlerse Devrim Muhafızları müdahale hakkı elde ederlerse ağır şiddet kullanarak silahla olaylar bastırabilir. Böyle bir durumda çok fazla insan hayatını kaybedebilir ve Molla Diktası İran’ı her an bir iç savaşa sürükleyebilir. Molla Diktası bu şekilde sertleşme ve kan dökme kararı alırsa 12 bin kilometre öteden bölge jandarması rolüne bürünen ABD’nin politikalarına hizmet eder. Yine radikal ve sert İran ortaya çıkması, bölgedeki varlığını devam ettirmek için sürekli tehdit altındaymış algısına ihtiyaç duyan İsrail için de mevcut durumun devamı anlamına gelir.
Peki rejim yıkılırsa ne olur?
Rejim yıkılırsa İran birden fazla parçaya bölünür. Çok uzak gibi görünse de yakın geçmişte Suriye ve Irak’ta yaşananlar, Libya, Mısır, Lübnan ve Yemen’de kurulan tezgâhlar düşünüldüğünde “Neden olmasın?” sorusunu gündeme getirir. İran’ın binlerce yıllık bir devlet geleneğine sahip olması onu bu sondan kurtaramayabilir. İran’ın birden fazla parçaya bölünmesi demek, Büyük İsrail Projesi kapsamında kurulacak sözde Büyük Kürdistan’ın “Doğu” bölümünün de “özgürlüğüne” kavuşması anlamına gelir. Bölgemizdeki son gelişmeler dikkate alındığında uzak olmakla birlikte üzerinde düşünülmesi gereken ihtimallerden biri olarak karşımızda duruyor.
Amerika İran’a niye saldırıyor?
Bir taraf tutmadan önce herkesin kendine şu kritik soruyu sorması gerekiyor: “Amerika İran’a niye saldırıyor?”
Hayat pahalılığıyla perişan olmuş İranlı dar gelirlilerin hakkını mı savunuyormuş?
Molla Diktası’nın altında ezilen halkın haklarını mı savunuyormuş?
Suriye’de İran’la birlikte katlettikleri çocuklara, kadınlara mı üzülmüş?
İran’la birlikte destekledikleri Esed’in estirdiği teröre mi kızmış?
Yemen’de Husiler’in katlettiği Müslümanlar’a mı üzülmüş?
Irak’ta Haşdi Şabi terör örgütünün yaptığı katliamlara mı üzülmüş?
Afganistan’dan devşirdiği Şii milislerin tehlikesinden mi tedirgin olmuş?
İran’ın takiyeci ajan hocalar eliyle yürüttüğü ifsada mı karşıymış?
İran’ın Şii nüfuz alanı kurarak İslam akdine verdiği zarara mı üzülmüş?
Rafıziliğin tehlikelerini mi görmüş?
Hünkâr Hazretleri Yavuz Sultan Selim Han’a saldıran Şah İsmail’e mi kızmış?
Suudi Arabistan’ın kralı ve pensleriyle birlikte büyülü kürede el ele tutuşup, o romantik anda yaşadıkları yasak aşkın hatırına yapıyor bunları?
Bölgemizi kafasına göre yeniden dizayn edebilmek için yapıyor. Suudiler’le birlikte kesin bir diktatörlük kurup fazla masraf yapmadan Müslüman kanı dökebilmek için kendine zemin hazırlıyor. Bu durumda ben hangi hesapla, hangi akılla, hangi içtihatla ABD’nin duasına âmin diyeceğim?
Hangi Müslüman, ABD’nin kuyruğuna asılıp kâfirin şeytani hesaplarıyla savrulur?
İran’la kavgamız yeni başlamadı
İran’la olan derdimiz yeni başlamadı ve yarın bitmeyecek. Müslümanlar İran’la kavga etmeye başladığında dünyada Amerika diye bir yer yoktu. Benim dedemin bu kavga sırasında diktiği ağaç bile Amerika’dan daha yaşlı. Anadolu tabiriyle söylemek gerekirse; İran’a bir şamar vurulacaksa onu ben vururum, 12 bin kilometre öteden gelecek ABD’nin benim topraklarımda caka satmasına müsaade etmem. Öte yandan kendini zorla dövdürüp sonra “Bana vuruyor” diye ağlayarak mağduriyetten müsamaha kazanma tuzağına karşı da uyanık olmamız gerekir. Bu sebeple ne Amerika’nın kilisede ettiği duaya “Amin” deriz ne de Acem’in kurduğu oyunla kazık yeriz…
Erem Şentürk’ün Analizi / Diriliş Postası