İdeal Bir Din Görevlisi Nasıl Olmalıdır

İdeal Bir Din Görevlisi Nasıl Olmalıdır

Din Görevlisi deyince akla, genellikle ilkönce cami hizmeti veren İmam ve Müezzinler gelmektedir. Bununla birlikte Müftü, Vaiz ve diğer Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları da Din Görevlisi olarak zikredilir. Fakat toplumla, bu konuda her gün beş defa buluşmaları bakımından ve çerçeveyi biraz daha küçük tutma adına Din Görevlisi olarak burada İmam ve Müezzinleri ele alacağız. İdeal bir Din Görevlisini tarif etmeden önce de bu kavramların tarifini yapmak uygun olacaktır. Buna göre;

İmam: Lügatte, önder, reis, numune, işaret, misal ve rehber manalarına gelmektedir. Istılahta ise; birçok manaya gelen imam kavramına; devlet reisi, ilimde otorite olmuş kişi, camide cemaate namaz kıldıran zât ve en önemlisi ise İmamet-i Kübra’yı şahsında birleştiren Hz. Muhammed (s.a.v.) den bize tevarüs eden makam olarak birkaç tarif sayabiliriz.

Müezzin ise lügatte; bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, ilan etmek manalarına gelir. Istılahta ise Ezan okuyan, namaz vakitlerini bildiren kişiye verilen isimdir.

Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah (c.c.) bu iki kavramdan da bahsetmektedir. Özellikle İmam kavramı, yedi yerde tekil, beş yerde de çoğul olarak geçmekte ve bu makam peygamberlere atfedilmekte, onlarla birlikte zikredilmektedir. Meselâ; Bakara suresi 124. ayette İbrahim (a.s.)’ın imam tayin edildiğini Allah (c.c.) şöyle haber vermektedir:

“Hani bir zamanlar İbrahim’i Rabbi bir takım kelimelerle imtihan etmek istemiş, o da onları tamamen yerine getirmişti. Ben seni insanlara imam yapacağım!” buyurdu. İbrahim “Zürriyetimden de ” dedi. Allah (c.c.), “Senin zürriyetinden olan zalimler, imametime nail olamazlar buyurdu.”

Enbiya Suresi 173 de ise , “Onları emirlerimize yol gösteren imamlar yaptık…” derken önceki ayetlerde Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakup (a.s.)’dan bahsedilmektedir. Görüldüğü gibi İmam kelimesi peygamberlere yüklenmiş bir vazife olarak dikkatimizi çekmektedir.

Müezzin kavramına da Kur’an’da çeşitli kalıplarda rastlamaktayız (Meselâ; Araf.44, Yusuf: 70, Bakara: 279). Bildiğimiz manada müezzin kavramını anlatan, ilan etmek, duyurmak manalarında ise Hac Suresi 27. ayette “İnsanlara haccı ilan et…” buyurarak yine Hz. İbrahim’in şahsında müezzinlik makamını bize tanıtmıştır.

Hadis-i Şerifler’de ise müezzinliğin fazileti ile alakalı olarak şöyle buyrulmaktadır: “Müezzinin sesinin yetiştiği yere kadar ins, cin (hatta) hiç, bir şey yoktur ki (ezanı) duymuş olsun da kıyamet gününde müezzin için (hüsn-ü) şahadette bulunmasın.” (Buhari Ezan. 4).

Müezzinlerin faziletini ifade eden başka hadis-i şerifler de vardır: “Müezzinler kıyamet gününde insanların en uzun boyluları (herkesin görebileceği kimseler) olacaklardır.” (Müslim Salât 14)

“İnsanlar ezan okumadaki ve ilk saftaki (fazileti) bilseler, sonra da kur’a çekmekten başka çare bulamasalar (bu fazileti elde etmek için) kur’a atarlardı…” (Buhari Ezan: 9)

Gerek bu tanımlardan, gerekse ayet ve hadislerin bu konuya verdiği öneme baktığımızda meselenin ehemmiyeti ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki vazife dînî bir vazifedir. Yani insanlara inanç ve ibadet konularında rehberlik etme vazifesidir. Dolayısı ile ebedî bir hayatı etkileyen ve şekillendiren davranışların kazanılmasını veya kaybedilmesini sağlamak bu vazife ile mümkündür. Özellikle yaşadığımız bu asırda insanların çoğunun bu konuları okumadığını, bununla birlikte pek çoğunun belli bir dînî düşünceye ve inanca sahip olduğunu, karşılaştığı problem ve ihtiyaçlar için ise Din Görevlilerine müracaat ettiğini düşünürsek meselenin ehemmiyetinin büyüklüğü bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.

İstatistiklere göre halkın %39,5 i en azından haftada bir Cuma namazına gitmektedir. Nüfusun yarısını (yaklaşık % 50) kadınların oluşturduğunu (kadınlar ülkemizde Cuma namazına camiye gitmezler), geriye kalan % 10 luk kısmın çoğunu da öğrencilerin ve çocukların oluşturduğunu düşündüğümüzde Din Görevlilerinin vazife esnasında ne kadar büyük bir kitleye hitap ettikleri ortaya çıkmakta ve vazifenin büyüklüğü kendini göstermektedir.

Elbette bu kadar önemli bir vazifeyi deruhte edecek insanların taşıması gereken yine o kadar önemli vasıflar vardır. Öncelikle Peygamber Efendimizin mihrabında oturan, onun cübbesini giyen ve onun makamının ismini omuzlarında taşıyan Din Görevlileri, bu makama layık olmak zorundadırlar. Yaptıkları işin Peygamber mesleği olduğunun bilincinde olmalı ve gelebilecek müsbet ve menfi değerlendirmelerin, Efendimizin ruhâniyetini o yönde etkileyeceğinin şuurunda olmalıdırlar.

Doğru ilacı yazabilmek için önce hastalığın doğru teşhis edilmesi gerekir. Bu cümleden, önce muhatabın yani cemaatin özelliklerinin ortaya konulmasının gereğine inanıyorum. Muhatabın özelliklerini bilirsek takınılması gereken doğru tavırları ve kazanılması gereken doğru özellikleri daha kolay tesbit ederiz. Bir Din Görevlisinin her an göz önünde bulundurması gereken Cami Cemaatinin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

1. Yaş ve tahsil farklılığı

2. Zenginlik ve fakirlik farkı

3. İşçi, memur-amir gibi statü farkları

4. Akıl ve zekâ farklılığı

5. Anlayış, kavrayış ve yorumlama farklılığı

6. İlgi ve dikkat farklılığı

7. İsteksiz ve istekli dinleme olayı

8. Yorgun ve dinç olanlar farkı

9. Zihni boş, zihni dolu (meşgul) ve dalgın olanlar farkı

10. Huzursuz ve huysuz insanlar olma ihtimali

11. Öğrenmek için değil, tenkit için, konuşanı imtihan etmek için gelenlerin bulunma ihtimali

12. Haftada, ayda veya yılda bir defa (cenaze veya bayram dolayısıyla) gelenlerin bulunma ihtimali

13. İbadette içten, samimi olmayan, gösterişçi (riyakâr) insanların da olma ihtimali

14. Hatta inanmadığı halde dıştan inanmış görünenlerin bile bulunma ihtimali

15. Bilgili Müslümanlar kadar, bilgisiz (âdete göre, taklîdî iman sahibi) Müslümanların da bulunma ihtimali (hatta çoğunluktadır denebilir)

16. Hadis-i şerifte de belirtildiği gibi cemaat içinde hasta, sağlam, yorgun, çok yaşlı ve (işçi, memur ve öğrenci v.b. yolcu niteliğinde) acele işi olanlar olma ihtimali

17. Muhtelif mezheplerden ve muhtelif milletlerden insanların olma ihtimali.

Kısacası cemaat içinde bu ve bunlara benzer daha nice farklı nitelikler taşıyan insanlar vardır ve bulunabilir. İşte bütün bu farklılıkları ve bu güçlükleri birinci planda dikkate almak ve ona göre görev yapmak Din Görevlisinin ilk ve temel görevi olmalıdır. Ayrıca bu kadar çok çeşitli özelliklere sahip bir cemaate hizmet verecek Din Görevlilerinin donanımlarının da ne kadar mükemmel olması gerektiği aşikârdır.

Bu özellikleri ise; A. Şahsî özellikler, B. Meslekî özellikler, C. Tutum ve davranışlar, şeklinde sıralayabiliriz

A. ŞAHSİ ÖZELLİKLER: 

Din Görevlileri şahsiyet, karakter ve ahlâken toplumun en iyi ve örnek insanı olmak zorundadırlar. Bu Özellikler;

1. İhlâs: Allah’ın rızası ihlâs ile kazanılır, hele imam ve müezzinlik gibi ulvî bir görevde ihlâs çok daha önemlidir. Efendimizin; “Şüphesiz ki Allah sizin bedenlerinize ve suretlerinize bakmaz, fakat kalplerinize bakar” (Müslim EI-Birr ve’s-Sıla:33) hitabını düşünerek yaptığımız işi ancak onun rızası için yapmalıyız.

2. Güzel Ahlâk: İslâmiyet’in insanları güzel ahlâk sahibi yapmayı, kötü huylardan kurtarmayı hedeflediğini ve bu mesleğin de İmamı olan Sevgili Peygamberimizin “Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiğini” söylemesi bir Din Görevlisi için güzel ahlâkın ne kadar önemli olduğunu bize göstermektedir. Hadis-i Şerifte: “Mü’minlerin en kâmil imana sahip olanı, en güzel ahlâklı olanıdır.” (Ebu Dâvûd Sünne: 14) buyrularak güzel ahlâkın önemi anlatılmaktadır.

3. Örnek Bir Hayat: Din Görevlisi sadece camide değil, hayatın tümünde Din Görevlisi olduğunu unutmamalı, insanlarla hayatın her safhasında, her aşamasında karşı karşıya bulunduğunun farkında olmalıdır. Şöyle ki; insanlar, onları hep gözlemekte ve örnek almaktadırlar. Zira onlar, son hak dinin bir tebliğcisi ve mürşidi, insanları dünya ve ahirette saadete ulaştıracak ilahî hakikatlere çağıran bir davetçi ve peygamber mihrabında oturan onun bir temsilcisidir. İnsanlar onlara bu nazarla bakmaktadırlar.

Durum böyle olunca insanları hakka hakikate çağırırken kendileri bu konulardan uzak duramazlar, durmamalıdırlar. Anlattıklarını önce kendileri uygulamalıdırlar. Zira Allah (c.c.) Kur’an’da; “İnsanlara iyiliği emredip de kendinizi unutur musunuz? Bir de Kitab’ı okuyorsunuz. Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara:44) “Ey İman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylersiniz? Yapmayacağınız şeyleri söylemek, Allah’ın en çok nefret ettiği şeylerdendir..” (Saf: 2–3) buyurarak meselenin önemini bizlere haber vermektedir.

4. Kendine Güven: Kişinin kendine güven duygusu, temsil ettiği davanın gücüne ve üstünlüğüne, kişinin davayı tanımasına ve hakkında yeterli bilgi sahibi olmasına ve davayı yaşamasına bağlıdır. Bu sebeple çok okumalı, hem meslekî yönünü güçlendirmeli, hem de dünyayı ve olayları takip ederek kendine güvenini artırmalıdır.

5. Şahsiyet ve Onur Sahibi Olmalıdır: Verimli ve etkili bir hizmet ortaya koyabilmesi için Din Görevlisinin olgun, şahsiyetli, tutarlı ve vakar sahibi olması gerekir. Bunun içinde hareketlerinde, konuşmalarında, taklitten, yapmacık ve hafif meşrep davranışlardan, tutarsızlıktan, yalandan, kendisine töhmet getirebilecek işlerden ve yerlerden uzak durmalıdır. Ayrıca prensipli, emin, çevresine güven veren, güler yüzlü ve sempatik tavırlarıyla insanlara yaklaşan biri olmalıdır.

6. Güvenilir Olmak: Din Görevlisi Emîn, yani her yönüyle güvenilir olmak zorundadır. Çünkü söylenene güvenebilmek için söyleyenin güvenilir olması gerekir. Bunun için peygamberlerde bulunması vacip olan sıfatlardan birisi de Emanet’tir. Bu sebeple peygamberlerin temsilcisi olan Din Görevlileri kesinlikle güvenilir olmak zorundadır. Üstelik Allah (c.c.) Kur’an’da “Onlar ki emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.” (Mü’minûn: 8) buyurarak konunun önemini ortaya koymuştur.

7. Kılık Kıyafet: İnsanın dış görünüşünün içini yansıttığı söylenir. Bu çerçeveden bakınca sürekli toplumun önünde ve onlarla içice olan Din Görevlileri, kılık kıyafetlerine, saçına-sakalına, bıyığına dikkat etmeli, dış görünüşü itibariyle temiz ve düzenli bir görünüm sergilemelidir. Ona bakanların içini açan bir temizliğe, tertip ve düzene sahip bir Din Görevlisi daha etkili ve başarılı olacaktır.

B. MESLEKÎ ÖZELLİKLER: 

Muhakkak ki her mesleğin kendine has incelikleri vardır. Hele Din Görevliliği gibi ihmali çok ağır neticeler veren, ebedî hayatı etkileyen bir mesleğin de çok ciddî özellikleri ve incelikleri vardır. Bu görevi icra eden Din Görevlilerinde de bazı özellikler bulunmalıdır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1. Kur’an’a Vukûfıyet: Efendimiz (s.a.v.), “En hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.” (Buhari Fedâilü’l-Kur’an: 21) buyurarak Kur’an’la hem dem olmanın ne kadar önemli olduğunu bize bildirmiştir. Aslî vazifesi Kur’an’la yoğrulmuş bir meslek olan Din Görevlisi mutlaka Kur’an’ı güzel ve düzgün okumalıdır. Ayrıca Kur’an’ın muhtevasına ve mesajlarına aşina olmalıdır. Üstelik bu bir Farz-ı Kifayedir. Bunu da mutlaka ilk önce Din Görevlisi yapacaktır. Ayrıca Kur’an’ın tanıtılması ve öğretilmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalıdır.

2. Bilgi Sahibi Olma: İlk emri “Oku” (Alak:1) olan bir dinin görevlisi mutlaka çok okuyan, dinini en ince teferruatlarına kadar araştıran, inceleyen birisi olmak durumundadır. Üstelik kendinden beklenen hizmeti sunabilmesi ve İslâm’ı doğru bir şekilde anlatabilmesi için mutlaka onu iyi bilmesi gerekir. Bunun için de çok okumalı ve araştırmalıdır. Her meslek erbabının işinde kullandığı bazı hammaddeler ve aletler vardır. O kişi onlarla adeta bütünleşir. Aynen bunun gibi Din Görevlisi de kitaplarla bu şekilde bütünleşmelidir.

Hele yaşadığımız bu günde teknolojinin de sunduğu imkânlarla insanlar her türlü bilgiye daha kolay ve daha hızlı ulaşabilmektedir. Dolayısı ile insanlar hem daha çok soruya sahip olmakta, hem de konuları daha çok sorgulayabilmededir. Böylesine hızlı bir atmosferin içinde muhakkak ki Din Görevlisi de çok okuyacak ve çok araştıracaktır.

3. Vazife Şuuru: Din Görevliliği, görevlerin en güzellerindendir. Zira bu kişiler ilahî mesajları insanlara sunmakta ve insanların ebedi hayatı üzerinde etkili olmaktadırlar. Doktor mesleğini iyi yaparsa belki 50–60- seneye etki eder. Avukat veya hâkim mesleğini iyi yaparsa belki 30–40 seneye etki eder. Ama Din Görevlisi mesleğini iyi yaparsa, vazifesinin öneminin farkında olursa ebedî bir hayatı etkilemektedir. Bunun için Din Görevlisi bu işi sıradan bir meslek gibi görmemeli vazifesinin ve oturduğu makamın farkında olmalıdır. Bu göreve, devletin en yüksek kademesinden, dağdaki çobana kadar toplumun her kesiminden herkes ihtiyaç duymaktadır. Bu da vazifenin büyüklüğünün bir göstergesidir. Din Görevlisi bu şuurda olmalı ve vazifesini bu duygular içinde icra etmelidir. O zaman daha da verimli olabilir.

4. Sabır: Bu görev insan unsuru en ön planda olan görevlerden birisidir. Dolayısı ile insanlardaki çeşitlilik; sıkıntı ve problemleri de çeşitli kılmaktadır. Elbette her meslek gibi bu mesleğinde sıkıntıları ve güçlükleri vardır. Belki diğerlerinden daha da fazla olabilir. Fakat ecri de ona göre fazla olacaktır. Zira bu meslek peygamber mesleğidir. Bu sebeple usanmadan, bıkmadan, yılmadan sabırla insanlara İslâm’ı anlatmak, Allah’ın kelâmını öğretmek ve onlarla ilgilenmeye devam etmek gerekmektedir. Sabır elbette zordur. Fakat unutulmamalıdır ki Allah (c.c.) Kur’an’da; “Muhakkak Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara: 153) buyurarak sabrın önemini bize haber vermiştir.

C. TUTUM VE DAVRANIŞLAR: 

Yukarda saydığımız maddeler muhakkak ki daha da çoğaltılabilir. Zira görev o kadar kapsamlı ve özeldir ki gerekli vasıfların da çoğaltılması mümkündür. Biz bunlara ilave olarak Din Görevlisinin takınması gereken tutum ve davranışlara da bazı örnekler vermek istiyoruz.

1. Hoşgörü: İnsanlara hoşgörü ile yaklaşmak kalpleri feth etme açısından çok önemlidir. Kur’an’da bu konu ile alakalı şöyle buyrulmaktadır: “Allah’tan rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et” (Al-i İmran:159). Görüldüğü gibi insanlara yumuşak ve hoşgörülü davranmak Din Görevlileri için çok önemlidir.

2.Güleryüz ve Tatlı dil: Halka hizmet sunan insanın herkese karşı güleryüzlü ve tatlı dilli, açık kalpli ve sempatik olması insanların ona yaklaşmasına vesile olur. Kibir, gurur, kendini beğenme, asık surat bir Din Görevlisinde bulunmaması gereken vasıflardır. Kaldı ki Efendimizin “Sakın maruftan hiçbir şeyi hakir görme, velev din kardeşini güler yüzle karşılaman olsun.” ( Müslim El-Birr Ve’s-Sıla: 144) buyurması güleryüz göstermenin dinimizin bir emri olduğunu bize göstermektedir.

Bunlardan başka maddeler halinde şu özellikleri de sayabiliriz:

3. Büyüklere saygı, küçüklere sevgi:

4. Cemaatle şahsi ilişkiler için de bulunma

5. Derneklerle iyi ilişkiler içinde bulunma

6. Hizmet sunacağı kitleyi tanıma ve problemleri ile ilgilenme

7. Politikaya ve grup çekişmelerine girmeme

8. Halkın acı ve tatlı günlerinde yanlarında bulunma

9. Hapishane, Hastahane, Çocuk Islahevleri ve Huzurevleri gibi yerleri ziyaret

10. Hitaplarda ses, ahenk gibi prensiplere dikkat etme ve sükûnetle konuşma, jest ve mimiklere dikkat etme

11. En önemlisi ise görevine tam sadakat

Bunlardan başka daha belki pek çok özellik Din Görevlisinde bulunması gereken özelliklerdir. İdeal bir Din Görevlisi hem insanlar içinde muteber bir yere ve konuma sahip olmak ve bu sayede İslâm’ın layık olduğu değeri görmesi adına üzerine düşen görevi yerine getirmek hem de Allah’ın rızasını kazanıp ebedî saadeti elde etmek için sorumluluğunun farkında olmalı ve bu sorumluluğu yerine getirmekte kendisine yardımcı olacak bu ve benzeri özellikleri kazanma adına gayret içinde olmalıdır.

 

Günyüzlü mah. camii imam-hatibi

Safa ALTUN   

 

 

Diyanetliler Platformu  Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

Dini Haberler Grup sayfamıza katılmak için >>> TIKLAYINIZ

Diyanet Duyurular Sayfamız için TIKLAYINIZ