İnternet: Alabilene, büyük ibret!..

İnternet: Alabilene, büyük ibret!..

“İbret bunun neresinde?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Bir değil, pek çok ibretler var aslında internet denilen uçsuz bucaksız âlemde… Ama ibretle bakmasını bilene!.. Yazının devamını okuduğunuzda sanırım bana hak vereceksiniz.

Değerli okuyucum.

Kısaca “uluslararası ağ” diyebileceğimiz internet, yeni bir yüzyılın onyedi yılını geride bıraktığımız günümüzde hayatımızın her safhasına iyiden iyiye girmiş bulunuyor. Çok değil, daha bundan birkaç yıl önce, internetin gelecek yıllarda hayatımıza getireceği kolaylıklardan söz edilirken, uçak biletlerinin internet üzerinden satın alınabileceği örneği veriliyordu. Evet, bugün sadece uçak biletleri değil, aklınıza gelebilecek pek çok alanda rezervasyon ve satın alma işlemleri internet üzerinden yapılabiliyor. Artık çantanızda taşıyabileceğiniz küçücük bir malzemeden, içinde yaşayabileceğiniz evlere kadar her şeyi internet aracılığıyla edinmeniz mümkün. Özellikle eğitim, tıp, ulusal ve uluslararası ticaret, haberleşme, reklam ve medya alanlarında ise internetin sağladığı imkân ve kolaylıkları kimse inkâr etmiyor.

Bu kadar iyi ve faydalı yönleri yanında maalesef internet bugün kimileri için en büyük soygunların zemini, aile içi iletişimin en büyük engeli, evlilik bağının kopma noktasına gelmesinde en önemli etkenlerden biri ve nihayet yuvaların dağılmasına sebep olan kötü bir vasıta… Tüm bu kötü özelliklerine ilave olarak en masum haliyle bile vaktimizi önemli ölçüde “çalan” ve bizi saatlerce meşgul ederek en azından hareketsizliğe mahkûm eden bir zararlı alışkanlık, aynı zamanda internet bağımlılığı… Alışkanlık ve bağımlılıktan söz ediyoruz; çünkü her gün belirli bir zaman dilimini ekran başında geçirmezse kendisini mutsuz ve bir yönüyle eksik hisseden insanların sayısı günümüzde artık ciddi boyutlara ulaşmış bulunuyor. Bu ciddi durum, netice olarak ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde bir müstakil bölümün açılmasına bile sebep oldu. Artık İnternet Bağımlılığı Polikliniği adı altında sırf bu konuda hizmet sunmayı amaçlayan birimleri görmek mümkün…

Kıymetli okuyucum.

Medyanın, haberleşme ve iletişim vasıtalarının önemi konusunda hepimiz hemfikiriz. Ancak burada üzerinde durulması gereken husus, bu vasıtalar karşısında Müslüman bireyin tavrının ve duruşunun nasıl olmasıdır… Çünkü konuyla ilgili bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“İnsanlardan öylesi vardır ki, bir cahil cüretkârlığı ile insanları Allah’ın yolundan saptırmak ve onu eğlence konusu yapmak için boş sözleri satın alır. Böyleleri için aşağılayıcı bir azap vardır elbette…” (Lokman, 6)

Bu ayet meşhur Mekke müşriklerinden Nadr b. Haris ile ilgili olarak nâzil olmuştur. Çünkü o, inen her bir ayetin Mekke şehrinde insanları nasıl etkilediğini görüyor ve buna engel olmak adına kendince çareler bulmak için çabalıyordu. Nihayet, ticaret maksadıyla gittiği yurtdışından getirmiş olduğu masal kitaplarından bölümler okumaya karar vermiş ve bu sayede insanları Kur’an’dan alıkoymak istemişti. İşte indirilen bu ayet onun kötü niyetinden ve amelinden bahsetmektedir.

“İnkârcılar aslında bir (aynı) topluluktur” anlamındaki “el-küfru milletün vâhidetün” hadis-i şerifindeki veciz tespit bize şunu gösteriyor ki, o dönemde var olan Nadr b. Haris gibilerin günümüzde de temsilcileri olacaktır ve bu kıyamete kadar böylece devam edecektir. Allah Teâlâ’nın müminlerden “sözün güzeline talip olmalarını istediği”ni (bkz.Fâtır, 10) hatırlayarak, internet dediğimiz bu uçsuz bucaksız sanal âlemde Müslüman’ın da kendine has bir tavrının ve duruşunun olması gerektiğini söyleyebiliriz.

Sanal âlemde Müslüman’ın tavrı ve duruşu nasıl olmalı?

İnternet dediğimiz bu uçsuz bucaksız sanal âlemde Müslüman bireyin kendine yakışan tavrının ve duruşunun nasıl olması gerektiği; bu tavrın ve duruşun temel niteliklerinin neler olabileceği üzerinde durmaya çalışacağız.

Kur’ân-ı Kerim’de bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir.” (Ankebut, 64)

Dört elle sarıldığımız bu dünyanın aslında bir oyun, bir eğlence olduğunu bildiren bu ayet, aynı zamanda çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir: Her bir oyun, senaryo gereği son bulur. Her bir eğlence belirli saatte sona erer.

Acıları ve tatlılarıyla, sevinçleri ve hüzünleriyle, kısacası tüm gerçekliğiyle hissederek yaşadığımızı zannettiğimiz bu dünya hayatını bir “oyun-eğlence” olarak niteleyen Yüce Yaratıcımız, biz müminlere acaba internet konusunda hangi mesajları veriyor dersiniz?..

Cevap olarak, gerçek zannettiğimiz dünya hayatı bir oyun ve oyalamacadan ibaret ise “sanal âlem” denilen internet dünyası hiç şüphesiz daha çok, daha büyük bir oyun ve eğlenceden ibarettir diyebiliriz. Nitekim yapılan bir araştırmada, internet kullanıcılarının %82’si interneti sadece oyun, eğlence ve sohbet için kullandığını ifade etmiştir. Demek ki, 10 kişiden 8’i, geçici hevesler diyarı olan dünyamızın bir başka hevesler ve geçici arzular zemininde oyun ve eğlenceye dalmış durumdadır. Bir başka araştırmada, interneti eğitim ve bilgi edinme amacıyla kullananların oranının %38 dolayında kalması, internetin bu amaçla kullanımındaki azlığını göz önüne sermektedir.

Sözü eğitimden açmışken bir hususa da değinmekte fayda vardır. Akademisyenlerle yaptığımız sohbetlerde, “bilgi edinmek maksadıyla internette harcanan zamanın, normal şartlarda yazılı eserlerden elde edilen bilgi için harcanan zamandan dört kat daha fazla olduğu”nu ifade etmeleri anlamlıdır. Evet, izafi olarak internetin kısa zamanda bize pek çok bilgiyi sunduğunu söylemek mümkündür. Ancak, sunduğu bu bilgi yığınının altından kalkabilmek için normalden daha fazla emek ve zaman harcamak zorunda kaldığımız da bir gerçektir. O sebeple, özellikle bilimsel çalışma yapmak isteyenler için internet bir ön bilgi sağlayıcı olmakla birlikte değişmeyen gerçek, bilgiye ulaşmak, tahlil ve tasnif yapabilmek için kitaplar ve kütüphaneler, “olmazsa olmaz” unsurlardır.

Burada eklememiz gerek diğer bir husus da şudur: İnternetin, yeni yetişen nesillere verdiği zararlardan biri de -eğitim amaçlı olarak kullansalar bile- internet, insanları tembelliğe, kolaycılığa ve hazırcılığa alıştırmaktadır. Neticede, öğrenme çağında olan bir genç, herhangi bir konuda araştırma yapmak istediği zaman, o konuda yazılan kitapları, ansiklopedileri bizzat görmek, okumak, tahlil etmek ve kendince çıkarımda bulunarak kaleme alacağı bir metin yazmak yerine, onlarca siteden birine girerek, “kes-kopyala-yapıştır-yazdır” komutlarıyla elde ettiği metni –bazen hiç okumadan- “Performans Ödevi” olarak öğretmeninin masasına koymaktadır. “Bu nasıl performans?” deseniz de maalesef ortada olan gerçek budur!..

Önümüzdeki hafta, interneti nasıl faydalı hale getirebiliriz konusu üzerinde duracağımızı ifade ederek sağlık ve esenlikler dilerim…

 Mehmet Emin Ay