İslam’ı Parçalara Bölenler

Şerafettin Özdemir

” Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan ( olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir. ” ( Rûm sûresi, âyet 32 )

” Dinlerinin ön gördüğü inanç ve ümmet birliğini parçalayarak çeşitli akımlara bölünenler ile senin bir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara ileride yaptıklarının akıbetini bildirecektir.” ( En’am sûresi, âyet 159 )

Maalesef; Beni Ümeyye’den ( Emeviyye) bu yana, ümmet bölünmekte, parçalanmakta, ayrılığı, gayrılığı taa gırtlağına kadar yaşamaktadır!..

Böylesi ayrılıklar, parçalanmalar sebebi ile, ümmet; perişan, mağdur, mahrum ve sefilleri oynamaktadır!..

Tüm İslam ülkeleri böylesi parçalanmaların acısını yaşadığı gibi, ülkemiz ve milletimiz de aynen yaşamaktadır!..

Mezhepçilik parçalanmışlığı, Alevilik-Sünnilik kaosları, itikadi ve ameli mezhepler bölünmüşlüğü bizleri mahvı perişan etmektedir. Alevi ” Cem Evi” iddiasını dillendirirken, Sünniler; ” mescid dışında başka bir yerde ibadet edilmez” saçmalığının arkasında bir o yana, bir bu yana savrulmaktadır!..

Diğer taraftan değişik meşrepler, cemaatler, ağabeyler, üstadlar, gavslar, kutuplar, mesihler, mehdiler, efendi hazretleri tekelciliği vb. haller milletimizi bölmekte, herkes, her kesim kendisini haklı, doğru göstermek için bin bir çeşit şekilde takla atmaktadırlar!.. Şu alıntımızı birlikte teati edelim:

” İnançlarının bütünlüğünü bozarak parçalara bölünen ve her grubun yalnız kendi sahip olduğu ilkelerle övündüğü kimselerden olma!”

Tabi ki ayetin hitap ettiği kesim müşrikler yani Allah’a ortak koşanlar. İşte Kur’an yukarıdaki ayette bahsi geçen Müşriklerin niteliklerini anlatırken; ” Dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular” şeklinde nitelendiriyor.

Üstelik onlar bu sahip oldukları kötü niteliklerle de övünüyorlar. Burada çok kötü bir manzara ile karşı karşıyayız. Müşriklerden ayrışmamız gereken bu noktada müşriklerle aynı şeyleri yapıyor olduğumuzu her halde fark etmişsinizdir.

Halbuki ” Doğru din birdir, değişmez ve kollara ayrılmaz; bağlılarını tek Allah’tan başkasına götürmez.” ( ( S. Kutup) Acaba bu pratik hayatımızda da böyle mi? Yani hangi topluluk içerisinde bulunursak bulunalım inanmış olduğumuz dinî anlayış bizleri kollara ayırmadan tek olan Allah’a bağlılığa götürüyor mu?

Oysa öyle bir tablo ile karşı karşıyayız ki, Allah’ın bir çok emri yaşantımız içerisinde yer bulmuyor. Sahte değer yargıları ve arzular içerisinde zaman gelip geçiyor. Her hangi bir grupta bulunan kardeşlerimiz diğer grupta bulunan kardeşlerinin acılarını ve sevinçlerini paylaşmıyor.

Birbirlerine karşı iftira ve karalama kampanyasının tarafları konumundalar. ‘ Bizden olmama’ düşüncesi içerisinde bu durumu kişiselleştiriyoruz.

Hatta iş öyle bir noktaya geliyor ki, bir başka kardeşimize karşı artık sevgi besleyemiyoruz. ‘ Bizden olmama’ tarzına dönüşüyor. Üstelik bu halimize karşın bağlı bulunduğumuz topluluk içerisinde bulunan kardeşlerimizden hiç itiraz gelmiyor.

Hâlbuki bu şekilde tıpkı müşriklerin, Yahudilerin ve Hristiyanların inanç ve ümmet birliğini parçalayıp çeşitli akımlara böldüğü gibi bizler de kendi dinimizi parçalara bölmüş oluyoruz.” ( İktibas Dergisi, Temmuz 2009 H. Ertürk, sayfa 28 )

Uzun yıllar bir Batı ülkesinde yaşamış olduğum ve yer yer, zaman zaman başka Batı ülkelerine seyahat ettiğim için bu günkü Hristiyanlık manzarasını, yakınlaşmalarını yakinen bilmekteyim.

Örneğin, Katoliklerin kilisesinde bir toplantı, bir konferans, bir etkinlik olmaktadır. Emin olun ki, Protestan’ı, Katoliği, Ortodoks’u, Yahova’cısı vb. tümü söz konusu toplantıya bilfiil iştirak etmekte, herkes, her davetli kendi meramını, düşüncelerini, isteklerini dile getirmektedir.

Hal böyle iken, buyurun cümleten, herkes kendi ülkemizde faaliyette bulunan dergahları, tekkeleri, şeyhleri, gavsları, kutupları ve efendi hazretlerini bir araya getirmeye çalışalım. Davet bile olsa, böyle bir toplantıya lütfen tenezzül buyururlar mı acaba?

Yoksa, camii cemaatleri, namazlarını kıldıktan sonra, imamın peşinde namaz kılmamak için, ayrı bir cemaat olmak için namaz sonunda mı camiye teşrif ederler? Heyhat ki, hey hat!..

Milletimiz arasında, ‘ mürid kapma’ ‘ adam kaçırma’ ‘ benim müridim çok’ ‘ Senin müridin az’ kampanyaları, yarışmaları devam ettiği sürece, bu milleti, bu millet çocuklarını bir araya getirmemiz mümkün olmayacaktır..

Öyleyse, vebal kimin, günah kimlerin sırtında, zavallı masum, bilgisiz insanların mı, yoksa, üst tabakanın mı üzerindedir? Dolayısıyla;

Ülkemizde; bir 15 Temmuz kalkışmasını birlikte yaşadık. Bizler her ne kadar gurbette yaşamış olsak da, söz konusu darbenin acısını, sancısını, sızısını taa iliklerimize kadar yaşadık ve halen de yaşamaktayız!.. Niçin ve neden?

Allah korusun!.. Bir daha bu milleti, dini (!); geleneksel, atalarcı, klasik, yobazca bir kalkışma ile yüz yüze getirmesin!.. Çünkü, bu darbe girişiminde, ne Allah rızası, ne Peygamber hatırı vb. bir hal bulunmamakta idi!..

Tamamen, ard niyet, dünyevi mal toplama, insanları söğüşleme, ‘ Himmet paraları’ mevzu bahisti. Ve bu paralar da, kendi vatanımız içerisinde sarfedilmiyor, tamamen ABD. gibi bir emperyalist ülkenin kasasına aktarılmakta idi!..

” Yani Peygamberimizin (S) gruplarla/fırkalarla hiç bir ilişkisi yoktur. Dolayısıyla onun yolunu takip eden bizlerin böylesi kişiler ve oluşumlarla bir bağı olmamalıdır.

Eğer bu durum ümmet birliğinde/bir arada olmamıza zarar veriyorsa -ki , veriyor- bu durumun içerisinde yer almamalı, kardeşlerimize yapacağımız uyarı ve ikazlarla tek ümmet olma yolunda çaba sarfetmeliyiz.

Zira biz dinimizi parçalara ayırarak, her birinin kendi topluluğunda olanla övünüp durduğu kimseler/ müşrikler gibi olamayız. Birbirimize üstünlüğümüz Allah’ın emir ve yasaklarını yaşıyor olmamızdaki tek üstünlük takva ile olan üstünlüktür.

O halde birbirimize bakışımızı olumlu yada olumsuz etkileyen halimiz kâfir, müşrik, Müslüman, mümin, ihsan seviyesinde olma ya da olmama durumumuzla ilgili olmalıdır.

Rabbimizin bizler için uygun gördüğü isimler dışında bir ismi asla kabul etmemeliyiz. Bu bağlamda ” Hangi cemaattensin?” sorusu dünyadaki en saçma tanışma biçimidir.” ( a. g. dergi, sayfa 28-29 )

Netice olarak;

Mümin ve Müslüman kitleler olarak, her kişiye, her bireye büyük görevler düşmektedir. Bu konu, sıradan, basit bir konu değildir.

Yani, küçümsenecek, boş verilecek, bir kenara atılacak, ‘böyle gelmiş böyle gider’ denilecek bir mes’ele hiç değildir.

Çünkü, Ayrılık sebebi ile, gayrılık yüzünden, daha önceki yaşamış, devirlerini tamamlamış idarelere bakmalıyız!..

Emevilere bakmalıyız, Abbasiler niçin tarümar oldu onu hesap etmeliyiz. Selçuklular, Karahanlılar, Osmanlılar niçin yüz üstü yere yıkıldılar bu işin muhasebeni dikkatlice düşünmeliyiz!..

Onun içindir ki, elimizde son Müslüman-Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti kalmıştır. Bu son devletin de, kıymetini bilmez isek, parçalara ayırırsak, Allah korusun!.. Bu millet evlatları nereye gidecek? Nerede yaşayacaklardır?..

Mülteci Suriyeliler, Iraklılar, Somaliler, Afganlılar, Arakan’lılar vb. bizlere örnek teşkil etmelidir. Eğer bunlarda örnek olmuyorsa, ne diyelim? ‘ Kıçınız karnınıza’.. Buyurun öyleyse, cedellesin, şeyhlik yarışı yapın, sinsi sinsi milleti birbirine düşürün. demekten başka söz bulamıyoruz.. Selam ve dua ile..

Şerafettin Özdemir