Zarafet Bir Okuldur! Zarafette Rol Modelimiz: Hz Hatice
Cam gibi şeffaftı kadın çünkü ve develer kadın sahabaleri taşıyordu. İncinmesin, hırpalanmasın diye. Nahif ve incedir kadın. Bir erkeğin görebildiğinden kaç kat fazlasını görüp inceleyebilme vasfına sahiptir. Ayrıntıyı kaçırmaz, güzele meftundur ve inceliği sevendir kadın.
Nebi-yi Zişan, bir sefer sırasında develeri güden sahabesine seslenmişti hani:
“Develeri daha dikkatli sür ey Enceşe! Çünkü sen kristalleri taşıyorsun!”
Develerin üstünde kadın sahabeler vardı ve Nebi onların hırpalanıp incinmesini istemiyordu.
Cam gibi şeffaftı kadın çünkü ve develer kadın sahabaleri taşıyordu. İncinmesin, hırpalanmasın diye. Nahif ve incedir kadın. Bir erkeğin görebildiğinden kaç kat fazlasını görüp inceleyebilme vasfına sahiptir. Ayrıntıyı kaçırmaz, güzele meftundur ve inceliği sevendir kadın.
Evren nakışlı, süslü bir saray gibi bize kucağını açmışken onda var olan sanat inceliklerini fark etmekle mükelleftir insan. Çiçeği zarif olduğu için severiz mesela. Yıldızı zarif ışıltısıyla beğeniriz, dolunay zarif tebessümüyle büyüler bizi. Bebekleri zarif oldukları için kucaklarız. Çünkü kırılgan, nahif ve içinde sanat taşıyan her varlık zariftir. Ve zarafet fıtrata saygı duymaktır. Rabbin âlemde var ettiği yüce sanatı keşfederken O’nun var ettiğini korumaktır. Onu örselemeden bakmak, nadide bir elmas gibi değer vermekle yükümlüyüz.
Rüzgârı temiz kokmalıdır insanın. Güzellik ise zarafetle beslenince güzeldir. İslam, insanı alır, süze süze, o davranış güzelliğine getirmek ister. En başta Efendimiz Hz. Muhammed (SAV), Hz. Hatice ve diğer sahabeler bize örnektir bu konuda.
Hz. Hatice bir iş kadınıdır. Bin beş yüz yıl önce yaşamış; dul, üç çocuklu ve işleri çok yoğun olan bir iş kadınından bahsediyoruz. Ama onun hayat hikâyesine bakınca o zor şartlar altında erkekleşmiş, kaba, hoyrat bir kimlik asla göremeyiz. Onun son derece zarif, nahif, dikkatli ve bir hayli ince olduğunu yazar kaynaklar. Öyle ki kabalıkla şöhrettenmiş o cahili toplumdan ‘Seyyide’ lakabı almıştır. ‘Hanımefendi’ anlamına gelen bu unvanla, Müslüman kadının çok zarif ve hanımefendi olması gerektiği mesajını almaktayız.
Hz. Hatice, çok cömert aynı zamanda çok zarif bir kadındır. Yardım etmeyi çok sever, yaptığı iyiliği başa kakmaz mesela. Kimseyi kırıp incitmez. Son derece anlayışlı ve zariftir. Ebu Leheb’in kölesi Süveybe’nin bile altına minder koyar, ona bal şerbeti ikram ederdi. Mekke’nin İş Kadını olduğu halde malıyla, makamıyla gösteriş yapmazdı. İşçilerine sıcak çörekler pişirir, ikram ederdi. Çok temiz olduğu için ona ‘Tahire’ demişlerdi. Çünkü zarafet temizlikle bütünlenirse anlam kazanır. Gösterişe kaçmadan, abartıdan uzak bir zarafet; fıtratın aradığı ve özlediğidir zaten. Annemiz, bu konuda da bize rol modeldir.
Suniliği asla sevmezdi Hz. Hatice. Onun kadim siyerinden öğrendiğimize göre son derece tabii ve zariftir. Özgün kıyafetler giyinirdi. Genellikle kaliteli kumaşlar seçer. Siyah ipek, ibrişim ve kadife elbiselerinin zarafeti birbirinden farklıydı. Takı takmak her kadının vazgeçilemez lüksüyken Hatice`de tamamlayıcı bir zarafet unsuruydu. Giyim ve takı konusunda bilgiliydi. Sanat değeri yüksek, sade ve hoş aksesuarlardan hoşlanırdı.
Mal varlığına göre takıp takıştırmak, onun hoşlandığı bir tarz değildi. O alamayan ve takamayanları da nazara alarak süslenirdi. Bunun için özellikle gümüş takıları tercih ederdi. Bu konuda oldukça tecrübeliydi. İnce işçilikli ziynetleri severdi. Gümüş üzerine işli firuze yüzükler, akik taşlarıyla süslü gerdanlıklar, küpeler, bilezikler takardı. Mahir sanatkârların elinden çıkmış, ince dantelâlar kadar özgün takılarla giyimini tamamlardı. Zarif küpeler, şık bilezikler, taşlı gerdanlıklar takardı ki; kadınlığın ince duygularını şiirleştiren, hoş ve ince mısralar gibiydi her biri. Görkemli elmaslar, iri yakutlar, kalın bilezikler yerine hoş ve özel takılar takardı. Her halinde olduğu gibi onda da aşırılığa kaçmazdı.
Ona göre takı, bir servet gösterisi değil sanat anlayışıydı. Takı, kadının zarafetini bütünleyen bir parçaysa eğer çok özel olmalıydı. Kadına yakışan incelikti zira. Takılarını en mahir kuyumcularda işletirdi. İşi iyi bilen, ustaların elinden çıkan sanat eserlerine değer verirdi. Zarif bilezikleri, telkari yüzükleri ve su gibi işli gerdanlıkları tercih ederdi. Bunun için Hatice, bir kadını güzel kılan her inceliği bilirdi. Özel bakımını ihmal etmezdi. Bu işi meslek edinenlere ise değer verirdi.
Mekke’de çok sevilen, civar illerde övülen kadın, nezaketi ve inceliği elden bırakmaz. Toplum nezdinde itibarlı ve hatırlı oluşunun önemli etkenlerinden biri de bu yönüdür. Zenginliğini gurur vesilesi yapmamıştır. Oysa yokluk gibi varlık da bir imtihan vesilesidir. İnsan olmayınca nefsine söz geçirebilir fakat her şey olunca ve şartlar ayaklar altına serilince, nefsi hırstan arındırmak bir irade işidir.
Hz. Hatice, öylesi zor bir iradeyi işletmiş farklı kadınlardan biridir. Malı çok olsa da, gösterişe tenezzül etmemiştir. İffeti ve asaletiyle, Kureyş’in azizesi olmaktan çok öte payeler kazanmış olsa da o bunların gelip geçici olduğunu düşünmüş; tüm zarafeti ve gücüyle Allah’a hakkıyla kul olma gayretinde bir ömür geçirmiştir. Ki araya yüz yıllar girdiği halde hayatındaki asaletin ve zarafetin izdüşümleriyle bizlere hala örnektir.
Mevla onun yolunda yürüyenlerden eylesin hepimizi. (Âmin)
Nurdan Damla | Nisanur Dergisi | Ocak 2018 – 74. Sayı