Fetvaların tepkiyle karşılanmasının sebebi din-devlet ilişkilerinde yaşanan ikilem

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından verilen fetvaların zaman zaman medya tarafından tepkiyle karşılanmasının sebebinin din-devlet ilişkilerinde yaşanan ikilemden kaynaklandığını söyledi. Erbaş, örnek olarak İslam dinine göre haram kabul edilen faizin yasal olmasını gösterdi.

Fetvaların tepkiyle karşılanmasının sebebi din-devlet ilişkilerinde yaşanan ikilem

Avrasya İslam Şurası Fetva Meclisi 2. Toplantısı açılışında konuşan Ali Erbaş, bazı fetvaların zaman zaman medya tarafından tepkiyle karşılanmasının sebebinin, din-devlet ilişkilerinde yaşanan ikilemden kaynaklandığını söyledi.

Erbaş şu ifadeleri kullandı:

“Örneğin devletin yürürlükte olan sistemi içerisinde yasal olan bir uygulama dini açıdan caiz olmayabiliyor. Yani haram olabilir. Bir örnek vereyim; faiz meselesi. Yasaldır ama haramdır. Ya da içki, kumar, şans oyunları… Ayetler açık açıktır. Bu konuda sorulan bir soruya ‘caiz değildir’ ya da ‘haramdır’ fetvası verildiğinde, kimi kesimler biraz da spekülasyon katarak bu fetvaya karşı çıkıyor. Burada yasal olan bir şeyin bazen caiz olmadığı haram olduğu ortaya çıkmakta, vatandaşlarımız kurulumuzun vermiş olduğu fetvaları gördüğünde buna dikkat etmelerini özellikle istirham ediyorum.”

“Faiz yasaldır ama haramdır”

Başkan Erbaş, son günlerde Din İşleri Yüksek Kurulunun vermiş olduğu fetvalarla ilgili medyada yapılan yayınlara da değinerek şu hususları dile getirdi: “Din İşleri Yüksek Kurulunun verdiği fetvalar, zaman zaman medya tarafından tepkiyle karşılanmasının sebebi din-devlet ilişkilerinde yaşanan ikilemden kaynaklanmaktadır. Örneğin, devletin yürürlükte olan sistemi içerisinde yasal olan bir uygulama dini açıdan caiz olmayabiliyor. Yani haram olabiliyor. Örneğin Faiz meselesi yasaldır ama haramdır, ya da içki, kumar, şans oyunları. Bu konuda bir vatandaşımız bir soru sorduğunda Kurulumuz kitapta, sünnette, icmada, kıyasta ve mezheplerin görüşlerinde olan hususlardan süzerek bir fetva oluşturup buna göre fetvasını vermektedir. Dolayısıyla burada yasal olan bir şeyin bazen caiz olmadığı, haram olduğu ortaya çıkmaktadır. Vatandaşlarımızın Kurulumuzun vermiş olduğu fetvaları gördüğünde buna dikkat etmelerini özellikle istirham ediyorum. Bu şekilde bir fetva verildiğinde kimi kesimler biraz da spekülasyon katarak bu fetvaya karşı çıkıyor. “Devletin yasal olarak yaptığı bir faaliyete nasıl haram dersin” gibi bir takım eleştiriler getiriyor. Burada Kurulumuz ya da fetva verme görevini ifa edenlerin dayanakları Kur’an-ı Kerim, Sünnet, icma ve kıyastır. Ayrıca mezheplerin görüşleridir”

Konuşmasında İslam âleminin ve insanlığın yaşadığı problemler karşısında dünyaya huzur getirecek yegâne değerin İslam olduğunu söyleyen Başkan Erbaş konuşmasında şu başlıklara değindi;

“Dünyanın huzuru için İslam’ı anlatacak olan bizlere çok büyük sorumluluk düşüyor”

Dün olduğu gibi bugün de İslam’ın insan, çevre, eşya ve hadiselere bakışını tahkim ederek insanlığın sosyal ve manevi krizlerine çözüm üretmek, biz Müslüman ilim adamlarının sorumluluğudur. Son bir iki asır boyunca esasen rahmet vesilesi olan etnik, mezhebî ve meşrebî farklılıklar üzerinden nefret ve kavga üretilerek müminler bölünüp parçalanmaya, ümmetin ortak zemini ve değerleri zayıflatılmaya çalışılmaktadır. İşte âlem-i İslam’ın ve insanlığın karşı karşıya kaldığı bütün bu sorunlar, dünyaya huzur getirecek yegâne değer olan İslam’ı insanlara anlatacak, öğretecek ve dünyaya tanıtacak olan bizlere çok büyük görev ve sorumluluklar yüklemektedir.

Söz konusu sorumluluk, dinin ana kaynaklarının yani Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’in doğru anlaşılıp yorumlanmasını, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet çerçevesinde güncel ve doğru bilgilerin üretilmesini, üretilen bu bilgilerin anlaşılır bir dil ve üslûpla sunulmasını zorunlu hale getirmektedir. Bu meyanda, İslâm dininin temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetinin en dinamik özelliklerinden biri, değişmezliğini ve orijinalitesini muhafaza etmekle birlikte, gelişme ve yeniliklere açık olmasıdır.

“Fetvada, güncel bir dil ve üslûba şiddetle ihtiyaç var”

Bu toplantının odak noktasını oluşturan fetva ameliyesinin kazâî ve diyânî olmak üzere iki önemli boyutu bulunmaktadır. Diyânî yönün ön planda olduğu bugünkü şartlar muvacehesinde özgün, müdellel bir fetva konseptine, üzerinde ittifak edilen bir fetva usulüne ve belki de en önemlisi, güncel bir dil ve üslûba şiddetle ihtiyaç vardır. Diğer yandan fetvanın, barındırdıkları ortak vasıflar sebebiyle içtihatla bir arada düşünülmesi elzemdir. Zira fetva kavramına içtihat perspektifinden bakamadığımız takdirde, fetva alanının donuklaşacağı, gerçekliğini ve canlılığını kaybedeceği aşikârdır.

Bunun için yeni karşılaşılan meseleler hakkında hem nassı, hem vakıayı okuyabilecek; başka bir ifadeyle, hem dinin özüne ve esasına uygun, hem de vakıayı iyi gözlemleyen içtihatlara ve bu doğrultuda ortaya konacak bir fetva konseptine şiddetle ihtiyaç duyulmaktadır. Zira neticede dinin özüne uygun olmayan; insanı, toplumu ve vakıayı okuyamayan fetvalar uygulanabilir nitelikte olmadığından, zamanın ve hayatın gerisinde kalmaktadır.

Fetva usulümüzü hazır çözümleri nakletmekten ibaret de göremeyiz. Bu itibarla, mezheplerin görüşlerine nasıl bakılması gerektiğini ve fıkıh literatürünün bizim için ne ifade ettiğini yeniden değerlendirmenin önem arz ettiğini düşünüyorum. Fetvada, meseleyi aklî ve naklî delillerle ve hikmet boyutuyla ortaya koyan bir yaklaşımın, zamanın ruhunu yakalayan, ihtilaftan uzak, anlaşılır sade bir dilin oldukça önemli bir husus olduğunu vurgulamak istiyorum.