Diyanetin elinde ki tarihi fırsat…
Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra, Tevhid-i Tedrisat kanunu çerçevesinde açılan Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhuriyet tarihi boyunca hep tartışma konusu oldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı görevini üstlenenlerin yaşadığı sıkıntılar, milletin talepleriyle devletin baskısı arasında yaşanan problemler, birçok kitaba konu oldu.
Kurumların hareket kabiliyeti, yaşadıkları dönemin rüzgarından ve siyasetinden mutlaka etkilenir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış insanları, 2000’li yılların rüzgarıyla eleştirmek, art niyetli bir eleştiri değilse, o dönemin fırtınalı şartlarını bilmemekten kaynaklanır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, uzun yıllar pasif kalmak zorunda bırakılmış bir kurumdur. Aktif veya pasif olduğu dönemler, bazen siyasetin baskısından, bazen Başkanlık makamına gelen kişilerin tavrından kaynaklanıyordu.
Ne demek istediğimi, Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanı olduğu, 28 Şubat döneminden yola çıkarak anlatayım. Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı olarak katıldığı bir televizyon programında ‘Başörtülü okula gitmek istiyorsanız Arabistan’a gidin’ demişti. Koltuğunu kaybetme pahasına, keşke dönemin Diyanet İşleri Başkanı bu demeci eleştirebilseydi. Ama maalesef sessiz kalındı.
Devletin başında Kenan Evren veya Süleyman Demirel varken pasif kalmak zorunda olan Diyanet’i anlarım belki ama devletin başında Recep Tayyip Erdoğan varken, dini hizmetlerin yapılması için her türlü desteği veren bir iktidar arkalarındayken pasif kalınırsa, vebali ağır olur.
Geçiş dönemi…
Pasif bir kurumu aktif hale getirmeye çalışmanın zorluklarını, birçok Müftü arkadaşımdan dinledim. Bir Din görevlisi arkadaş, haklı olarak, şöyle isyan etmişti: ‘Bundan 20 yıl önce (28 Şubat sürecini kastediyor) merkezi vaazı açmayıp kendim vaaz verdiğim için hakkımda soruşturma açıldı. Şimdi de merkezi vaazı kapatıp kendim vaaz etmediğim için eleştiriliyorum. Unuttuk vaaz hazırlamayı da vaaz vermeyi de’
Din görevlisi arkadaş söylediklerinde haklıydı ama bu haklılık, Diyanetin camileri ve Kuran kurslarını yeniden ayağa kaldırma projesine engel olmamalı.
Diyanetin olmadığı yeri başkaları dolduruyorlar….
Türkiye’de nerdeyse tüm illerimizde, 300’den fazla ilçede ve Avrupa’nın birçok şehrinde programlar yapmış biri olarak, çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, Diyanetin aktif olduğu yerlerde paralel dinciler pasif, Diyanetin pasif olduğu yerlerde paralel dinciler aktif oluyor. Başka bir ifade ile milletimiz, çocuklarını Diyanetin ve devletin kurumlarına göndermeyi tercih ediyor. Diyanet yoksa veya pasif ise diğer cemaatlerin kurumlarına mahkum oluyorlar.
Cumhuriyet tarihi boyunca Diyanet İşleri Başkanlığının eline böyle bir fırsat neredeyse hiç geçmemiş, böyle bir rüzgar hiç esmemişti. Diyanet İşleri Başkanlığı bu rüzgarı ve fırsatı iyi değerlendirmek zorunda.
Millet kurban bağışlarını Diyanet Vakfına vermeyi tercih ediyor. Tam rakamları incelemedim ama Diyanet İşleri Başkanlığında görevli arkadaşlardan aldığım rakamlara göre, Diyanet İşleri Başkanlığı son iki yıldır Türkiye’de en çok Kurban bağışını alan kurum olmuş. Özellikle FETÖ olayından sonra milletimiz, parasını devletin kontrolünde olan kurumlara vermeyi tercih ediyor.
Diyanetin Kuran kurslarını çoğalttığı ilçelerde, açılan Kuran kursunun hemen dolduğunu, hatta psikolojik tedavi gören bayanların sayısının azaldığını biliyor muydunuz? Kurs hemen doluyor çünkü, bayanların camiye gitme kültürü olmadığı için, hem sosyal etkinlik olarak hem dinini öğrenmek için kursları dolduruyor bayanlar.
Psikolojik tedavi gören kadınların sayısının azaldığını, bu konularda çalışmalar yapmış insanlardan dinledim. Televizyonun başından kalkıp, evin dışında muhabbet ortamına giden, dini bilgi edinerek manevi duygularını tatmin eden kadınların psikolojileri düzeliyor.
Gençlik projeleri…
Müftü, Vaiz ve Din görevlisi arkadaşlara ‘İmkan ve zamanınız varsa, mahallenizde ki okullarda derse girin. Gençlerin içinde olursanız, hem kendinizi geliştirirsiniz hem gençleri gözlemleme imkanınız olur. Sadece cami cemaati içinde kalırsanız, gelişemez, bildiklerinizi de unutursunuz’ diyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı birkaç yıldır, belki de tarihinde en çok ihmal ettiği en önemli çalışmalarından birisini yapıyor. Gençlik kolları kurmaya ve aktif hale getirmeye çalışıyorlar. Bu çalışmaları hızlandırıp gençlere sahip çıkılması gerekiyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Gençlik Bakanlığı gençlere sahip çıkmazsa, yeni yetişen gençler PKK, FETÖ veya DEAŞ gibi alçak örgütlerin eline düşecek.
FETÖ kendi ismiyle proje yapamayacağı için, farklı kurumlara sızmış elamanlarıyla gençlik projeleri almaya çalışıyor. İslam’a hizmet kılıfı altına gençlerin heba edilmesi projesi, sadece FETÖ ekibi ile sınırlı değil. Başka cemaatlerin gençleri ellerimizden almasına da engel olunmalı.
Milli Eğitime bağlı okullarda ‘Siyer’ yarışması yapılacaksa, bu tür yarışmaları Müftülükler eliyle veya Diyanetin gençlik kolları vasıtasıyla yapabilirler. Osmanlıca kursu verilecekse bunu ya Milli Eğitimin personeli veya Diyanetin personeli eliyle verebilirler.
Diyanet İşleri Başkanlığı, milletin kendisine güvendiği, her konuda destek verdiği bu dönemi iyi değerlendirebilir, gençlerimize sahip çıkabilirse, geleceğimiz çok daha güzel olacak inşallah.
Sait ÇAMLICA